Tuesday, August 07, 2007

"Türkiye’nin üç krizi"

Yirmi beş yıllık emektar gazeteci, United Press International’ın onur editörü Martin Walker’e göre Türkiye’de üç kriz gündeme geliyor ve güçlü bir destekle yeniden seçilmiş olmasına karşın Başbakan Tayip Erdoğan bu krizlerin hiç biriyle başa çıkabilecek konumda değil (UPI, 06/08/07)

Son yıllarda sık sık dikkat çektiğim bir sorun bu. Ülke son derecede zor sulara, pusulasız ve yetersiz bir ekiple giriyor diye yazıyordum (Bkz, Fırtınaya hazırlıksız yakalanmak… yazıları). Son yılların mali piyasalarından gelen suni teneffüs ve damardan “Carry trade” serumu, gittikçe derinleşen bu krizlerin hissedilmesini engelledi. Ama hava değişiyor, suni teneffüs yaptıranların kendileri oksijensiz kalmaya başladılar, şişedeki serum da hızla bitiyor.

Daha fazla ilerlemeden açıklamam gerekir ki, benim saptadığım krizlerle (ekonomik, siyasi, jeopolitik, ekolojik) Walker'in tartıştığı üç kriz yalnızca iki (siyasi ve jeopolitik) noktada, çakışıyor.

Walker’e göre üç krizden birincisi, Kürt adaylar yoluyla meclise girmiş olan DTP ile ilgili. Walker bir taraftan bu partinin PKK ile ilişkili olduğuna dair bir iddiaya değiniyor, diğer taraftan TC ordusunun bu konudaki hassasiyetine. Sonuç patlayıcı bir denklem ve Tayip beyin bu konuda yapabileceği pek bir şey yok diyor. İkinci kriz, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Gül’ün adaylığıyla ilgili. Walker, burada da Ordunun hassasiyetine ve “hakikaten bir laik” bir aday istediğine dikkat çekiyor. Walker’e göre burada da ordunun blöfü yaptığını düşünerek davranmak çok riskli olacak. Ama Tayip Beyin, kendi tabanına ordunun isteklerine boyun eğdiğine dair bir izlenimi vermesi de olanaklı değil. Kısacası burada da çözülmesi zor bir denklem var. Nihayet üçüncü kriz, Irak ve PKK ile ilgili. Walker Türkiye’nin Kuzey Irak’ta daha şimdiden askeri karakolları olduğunu, sınıra yığınak yaptığını vurguladıktan sonra, ordunun girip PKK’yı temizlemek istediğini, ya da Maliki hükümetinin bu sorunu çözmesini istediğini, bu taleplerinde de ısrarlı olduğunu ileri sürüyor. Buna karşılık, Türkiye’nin yakın müttefiki olan ABD aynı zamanda , Türkiye’nin tanımamakta ısrar ettiği Kürt Bölgesel Yönetiminin de koruyucusu.

Walker Washington’daki dedikoduların, Erdoğan’ın generallerle iyi geçinebilmek için sınır ötesi harekata olanak verecek siyasi kararı alabileceği doğrultusunda olduğunu iddia ediyor. Kerkük sorunu da bu üçüncü krizin bir diğer boyutu. Walker’e göre, Tayip bey açısından bu denklemin de belirgin bir çözümü yok….

Bundan sonra Walker yazısını Türkiye’nin ekonomik ve askeri olarak nasıl büyük bir bölgesel güç olduğunu, İran’ karşısındaki dengeleyici kapasitesi açısından ABD’nin vazgeçemeyeceği, uzun dönemli bir müttefik olduğunu, eğer bu ABD açısından Kürtlerin terk edilmesi anlamına gelecekse, soğuk ve uzun dönemli bir bakışın, bunun üzücü ama kabul edilebilir bir fiyat olarak görebileceğini saptayarak bitiriyor.

The Guardian gazetesinin Moskova ve ABD büro şefliği, Avrupa editörlüğü yapmış, BBC, National Public Radio, CNN kanallarında çalışmış, Woodrow Wilson International Center’de, World Policy Institute’de üst düzey görevli, Los Angeles Times’ın yorum sayfası editörlerinden ve halen Global Business Policy Council direktörü, Walker’in Tayip beyin krizleri ve olmayan seçenekleriyle ilgili saptamalarına katılmamak elde değil. Ankara su sorunu, İç Anadolu'da kuraklık ve mali piyasalardaki sarsıntılarla gündeme gelmeye başlayan ekolojik (sağlık ve gıda da dahil) ve ekonomik kriz eğilimlerinin ülkenin sorunlarının daha da ağırlaştıracağı kesin. Tayip beyin bunlar karşısında da yapacak pek bir şey olmaması da bir başka gerçek.

Ancak Walker’in Kürtlerle ilgili söyledikleri, bölgede yaşanacak sarsıntılar açışından tehlikeli sinyaller veriyor. Muhafazakar National Review’den Michael Rubin’de geçtiğimiz Haziran ayında, Radio Free Europe’la yaptığı bir söyleşide bu konuya değinmiş, Kürtlerin kendi konumlarını biraz yanlış değerlendirdiğini eğer “ABD bir seçim yapmak zorunda kalırsa, NATO üyesi, tarihsel müttefiki Türkiye’yi seçeceğini” ileri sürmüştü. Benzer yönde yorumlanabilecek bir diğer yorum da, Ağustos başında, CIA bağlantılı stratejik analiz sitesi Stratfor’un direktörü George Friedman’dan gelmişti. Friedman “Türkiye’nin jeopolitiği” başlıklı yorumunda, Türkiye’nin bölgede artan önemine, ABD’nin bunu anladığına ve Türkiye’nin ABD ile anlaşarak Kuzey Irak’ta, İran’a karşı konuşlanabileceğine dikkat çekmişti. Friedman’a göre ABD Kuzey Iraktaki Kürt yönetimi konusunda çok hassastı, ama PKK’nın temizlenmesi konusundan Türkleri durdurma kapasitesine sahip değildi.

Bu yorumlar ve tartışmalar bölgede jeopolitik toz duman içinde yaşanıyor, hedef ve amaçlarını, gerçek konumları ne kadar yansıttıklarını kestirmek kolay değil. Ancak bölgenin uzun dönemli trendleri hakkında bir fikir veriyor. Son yıllarda kendi taleplerini dile getirme açısından büyük olanaklar elde etmiş olan Kürtlerin, ellerindeki kartları çok dikkatli oynamaları, çoktan tükenmiş yöntemleri bir an evvel terk etmeleri gerektiğini de gösteriyor; yanlış bir hesap ve adım, zaten mezbahaya dönmüş olan bölgede çok daha kan ve göz yaşına yol açabilecek …

No comments: