Wednesday, January 09, 2008

“Örnek ülke” Kenya!

Afrika savaşlarla, soy kırımlarla sarsılırken Kenya bir istikrar vahası, ABD’nin, “demokratik”, küreselleşmeye açık örnek müttefikiydi. Kenya 27 Aralık’ta yapılan başkanlık seçimlerinin hemen ardından siyasi bir kaosa yuvarlandı. Bir kilisede yakılan çoğu kadın-çocuk 50 kişi dahil, dört günde 300 ölü, binlerce yaralı yüz binlerce göçmen, Batı’da şaşkınlık yarattı. Medya hemen etnik kimlikler üzerinde yoğunlaştı. 1994’de Tutsi-Hutu kabileleri arasında yaşanan etnik çatışmalarda, yaklaşık bir milyon insanın öldürüldüğü Ruanda soykırımı anımsandı.

Ama, aslında, ne Kenya istikrarlı bir ülkeydi, ne de seçimlerden sonra patlak veren çatışmalar beklenmedik gelişmelerdi. Son yıllarda ABD’nin “terörizme karşı” sürdürdüğü savaşta Afrika’daki büyük dostu Kenya, şimdi, yeniden bir kargaşanın eşiğindeydi. Sanırım bu, ABD’ye fazla yaklaşan hemen her “çevre” ülkesinin kaderi oluyor…

Seçimlerde ne oldu?

Seçimlere katılım çok yüksekti, 30.000 gözlemci vardı; 300 siyasi parti 10 başkan, 2000 millet vekili adayı yarıştı. Dokuz milyon seçmen oy kullandı. İktidar partisi meclis seçimlerinde yenilgiye uğrarken, iki başkan adayından, Kibaki, yaklaşık 4,500,000 oy alan rakibi Odinga karşısında, 250,000 oy gibi düşük farkla seçimleri kazandığını ilan etti. Devlet başkanı, Kikuyu aşiretinden, Mwai Kibaki seçim sonuçları “açıklandıktan” bir saat sonra yemin ederek görevine yeniden başladı. ABD ve İngiltere, Kibaki’yi hemen tebrik ederek, muhalefetten seçim sonuçlarına saygı göstermesini istediler. Ancak, bu sırada, Avrupa Birliği gözlemcileri, seçimlerde geniş çaplı yolsuzluk yapıldığını ileri sürüyorlardı.

İrili ufaklı 47 etnik grubun temsilcilerinden oluşan, Müslüman seçmenin de desteklediği, muhalefet kanadı Portakal-rengi Demokratik Hareketin (ODM) lideri, Luo aşiretinden Odinga, seçimleri aslında kendisinin kazandığını, geniş halk katılımıyla yapılacak bir toplantıda, halkın başkanı olarak yemin edeceğini açıkladı. Ukrayna “Portakal Devrimiyle”, Filipinlerde Başkan Arroya’nın büyük bir halk kitlesini harekete geçirerek, seçimleri resmen kazanmadan başkan olma biçimiyle Odinga’nın taktikleri arasındaki benzerliği görmemek ise olanaksızdı. Nitekim kimi gözlemciler, bu gelişmelerde etkin rol oynamış Amerikalı bir seçim taktiği uzmanının Kenya’da da etkin olduğundan söz ediyorlardı (Opendemocracy, 03/01/08).

Olaylar hızla ilerlerken, Seçim Komisyonu Başkanı, baskı altında kaldığını, aslında Kibaki’nin kazanıp kazanmadığını bilmediğini açıkladı. ABD ve İngiltere Kibaki’ye verdikleri desteği isteksizce geri çekmeye, yerine bir Kibaki -Odinga uzlaşması önermeye başladılar. Ancak her iki aşiret lideri de, geçmişte, 1978’den 2002’ye kadar devlet başkanlığı yapan Daniel Arap Moi yönetimini birlikte kurdukları bir koalisyonla devirmiş olmalarına karşı, bu kez, uzlaşmaktan yana görünmüyorlar. Belli ki, 76 yaşındaki Kibaki, bu benim son dönemim kaybedecek neyim var Odinga da (62) bu sefer başkan olmazsam, bir daha olamam diye düşünüyorlardı…

Gelişmeler sürpriz değil
Aslında yaşananlar kimseyi şaşırtmamalıydı. Birincisi, siyaseti etnik kimlikler üzerine kurulu Kenya’da hemen her seçim döneminde, yüzlerce insanın ölümüne yol açan olaylar yaşanıyor. Örneğin, 1992 seçimlerinde, çatışmalarda ölenlerin sayısı 1500’e ulaşıyordu. 1997 seçimlerinde yine en az 500 Kenyalı yaşamını yitirmişti

Bu kez de, benzer bir sürecin yaşanacağına ilişkin, belirtiler seçimlerden önce hızla birikiyordu. Yerel gazeteler, balta ve pala satışlarında olağan üstü artış olduğunu, birilerinin bunları toptan satın aldığını bildiriyordu (The Guardian, 2/01/08). Muhalefet cephesi ODM “1’e karşı 47” sloganıyla Kikuyu etnik grubunu hedef gösteriyordu (Newstatesman, 03/01/08) Çünkü ülke nüfusunun %17’siyle en büyük etnik grup, Kikuyu kabilesi, ülkenin ekonomik ve siyasi olarak en güçlü kesimini oluşturuyordu. Seçimlerden hemen sonra en büyük çatışmaların “Rift vadisinde” gerçekleşmesi de rastlantı değildi. Bağımsızlıktan sonra Avrupalı çiftçilerin terk ettikleri en verimli topraklar Kikuyu ailelerinin eline geçmişti. Şimdi Rift vadisi özellikle genç nüfus içinde topraksızlığın ve işsizliğin en ağır yaşandığı bölgelerden biriydi (BBC). Üstelik, muhalefetin daha seçimlerden önce, yaydığı “seçimlere hile karışacak” iddiaları, kendi araştırma şirketlerinin ürettiği abartılı sonuçlar, beklentileri şekillendirmiş, ODM taraftarlarının zaferden başka bir sonucu kabul etmelerini çok zorlaştırmıştı (Opendemocracy)

Ve Emperyalizmin parmak izleri
Toplam nüfusu 1975 yılında 13.5 milyondan 2004’de 33.5 milyona çıkarken, yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı 1990’da % 48’den %55’e yükselen, başkenti Nairobi’de halkın üçte ikisi gecekondularda yaşayan, bağımsızlıktan, özellikle Daniel Arap Moi’den bu yana adeta bir hırsızlar çetesi tarafından yönetilen Kenya’da toplumsal çelişkilerin, etnik çatışmaların gittikçe artması şaşırtıcı değil. Tüm bu süreçte, Financial Times’da Michael Holman’ın işaret ettiği gibi (01/01/08) batının önemli bir rolünün olması da…

Holman, “Afrika’da bir krizin, geldiğini bu kadar önceden haber vermesine, şimdi Kenya’da ki gibi felakete dönüşmekte olan bir krizde Batı’daki siyasetçilerin bu kadar büyük suç ortağı olmasına çok ender rastlanır” dedikten sonra, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi kuruluşları işaret ediyor. Holman’a göre “Bu kuruluşlar, Afrika’nın en çürümüş rejimlerinden birini yıllardır, bile bile desteklediler”. Bizzat Başkan Kibaki tarafından yolsuzlukları araştırmakla görevlendirilen John Gitango, ulaştığı bulgulardan korkarak İngiltere’ye iltica edip yolsuzlukları açıkladıktan sonra bile, ne IMF ne DB sessizliklerini bozmamışlar. Çünkü diyor Holman, “ABD ve İngiltere’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler’in, yüzlerce yabancı kaynaklı sivil toplum kuruluşunun, Afrika’daki etkinliklerinde üs olarak kullandıkları Kenya’da dengeleri sarsmak istemediler”.

Gerçekten de ABD ve İngiltere’nin Kenya ile uzun süreli ve karmaşık askeri anlaşmaları var. ABD, bu ülkenin limanlarını kullanıyor ve, bu yıl kurulacak olan “Africom” ordusunun en önemli merkezlerini bu ülkeye yerleştirmeyi planlıyor. Başkan Mwai Kibaki, başından beri bu sürecin parçası, ABD neo-con çevreler yakın ve “terörizme karşı savaşta” kendini (eş başkan olarak görecek kadar şaşkın olmasa da) ABD’nin Afrika’daki ortağı gibi görüyor, terörist avına doğrudan katılıyor (http://www.intelidaily.com/). Odinga’yı Müslüman seçmen desteklerken, ABD’nin kuşkuyla karşılaması da bu yüzden.

Bir taraftan, etnik kimlik siyasetinin etkinliği, çatışmaların önceden planlanması, esas olarak Batı’nın desteğiyle ülke zenginliklerinden oransız ölçüde nemalanan tek bir etnik grubu hedef alması, diğer yandan, hemen seçim ertesinde, ABD-İngiltere ve AB gibi iki büyük jeopolitik eksenin zıt tutum almaları (çelişkili uluslararası çıkarların varlığı), Ruanda trajedisine yol açan etkenlerin, Kenya’da da söz konusu olduğunu gösteriyor. Kenya halkının, işi çok zor özellikle liderleri, bir taraftan, etnik kimlik siyaseti üzerinden iktidar ve servet peşinde koşarken, diğer taraftan, korunmak için büyük güçlere hizmette birbirleriyle yarış ettikleri müddetçe…

No comments: