Thursday, August 13, 2009

‘Fırtınadan’ Sonra ‘De-Globalization’

Mali piyasalarda patlak veren fırtınanın sona erdiğine, depresyon riskinin azaldığına ilişkin bir “consensüs” oluşmuş durumda. Ancak, iki noktaya dikkat etmek gerekiyor. Birincisi, kriz kavramıyla ilgili. İkincisiyse, dünya ekonomisinin özellikleri yine değişmeye başlaması.

‘Kriz’ kavramı üzerine bir anımsatma

Ekonomi tartışmalarının popüler kültüründe, hemen tüm şiddetli resesyonlara, borsa sarsıntılarına “kriz” etiketi yapıştırmak eğilimi egemen. Halbuki tarihsel deneyler, teorik birikim, “olağanüstü” resesyonların, depresyon durumunun, borsalarda, borç, döviz piyasalarında şiddetli sarsıntıların, uzun dönemli istikrarsızlıklar içinde yaşandığını, bu istikrarsızlıklara yol açan yapısal sorunlar, diğer bir deyişle sermaye brikim sürecinin bir türlü aşamadığı engeller ortadan kalkmadıkça da yaşanmaya da devam edeceğini söylüyor. Bu engeller aşıldığında ekonomi uzun dönemli (örneğin 1950-70 arasında olduğu gibi) bir istikrarlı büyüme dönemine giriyor, resesyonları yumuşuyor.

Bir de “bu kriz o kriz mi?” diye sorarken dikkat çekmeye çalıştığım gibi bu uzun dönemli istikrarsızlık içinde, yapısal değişikliklerin artık kaçınılmaz, ertelenemez hale geldiğini haber veren “dönüm noktalarından” (1929-36) da söz etmek olanaklı. Eğer bu saptamalarımız doğruysa, yaşanan fırtınanın geçmekte olması, ne yazık ki “krizden” çıktığımız anlamına gelmiyor. Nitekim UPI editörü Borchgrave’in aktardığına göre kimi “multimilyar dolar liginden girişimci liderler” en kötü olasılıkların henüz geride kalmadığına inanıyorlar (06/08/09). The Economist de bu hafta, gayrimenkul krizinin şimdi ev piyasalarından, ticari binalar piyasalarına sıçramaya başladığına dikkat çekiyordu. Artmaya devam eden işsizlik, tüketici talebindeki yetersizlik, kapasite fazlası sorunları ve nihayet devletlerin “mali krizini” de unutmamak gerekiyor…

‘De-globalization’

Geçen iki yıl içinde, önce küreselleşmenin geleceğinin tehlikede olduğunu ileri süren kaygılı sesler çıkmaya başladı. Şimdi de giderek artan bir sıklıkta “de-globalization”, küreselleşme eğilimlerinin tersine dönmesi, kavramına rastlıyoruz. Biz 2001 resesyonundan bu yana bu sık sık, tarihin bize küreselleşmelerin kendi ağırlıkları altında çöktüklerini gösterdiğine dikkat çekmeye çalışıyor, bir süredir de küreselleşmenin bir kriz yönetme biçimi olarak tükendiğini savunuyoruz.

Ekonomi tartışmaları şimdi giderek bu “de-globalization” belirtileri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. İlk dikkati çeken dünya ticaretinde ve sermaye hareketlerinin yönündeki sert değişmeler oldu. Çevre ülkelere giden yabancı sermaye 2007 yılında 1.2 trilyon dolardan, inanılmaz bir hızla gerileyerek 2009 yılında 363 milyar dolara düştü. Dünya ticaretindeki çöküş de “inanılır gibi değil”: The Economist’in aktardığına göre bu yıl dünya ticareti bir önceki yıla göre dolar bazından yüzde 30’dan fazla gerilemiş (23/07/09). Dünya ticaretinde Financial Times’ın aktardığı gibi kimi yapısal gelişmeler de yaşanıyor: İmalat sanayii şirketleri arasında küresel tedarik zincirlerini tasfiye ederek yerel/bölgesel üreticilere ağırlık verme eğilimi güçleniyor. Küreselleşmecilerin savlarının aksine “uzaklık/coğrafya yeniden önem kazanıyor” (09/08/09). Hava taşımacılığı maliyetinin yarısına yakınını karşılayan birinci sınıf ve“Business Class” bilet satışlarındaki çarpıcı gerilemeler (Le Monde), genelde hava seyahat maliyetini, uzaklık faktörünün önemini arttırırken “de-globalization” eğilimlerine bir yenisini ekleyecek gibi görünüyor.

Diğer taraftan, kurtarma paketleri, belki mali piyasalarda bir çöküşü engelledi ama korumacı eğilimleri de tetikledi. “Serbest piyasa iflas etti, devlet kurtarıyor” anlayışı yaygınlaşmaya, ulus devletin gücü yeniden keşfedilmeye, Financial Times’ta peşi peşine, “piyasalar kendi kendine dengeye gelir”(efficient markets theory) teorisini eleştiren yazılar yayımlanmaya başlarken siyasi yöneticilerin de daha bir inisiyatifle, öncelikle kendi ulusal sınıflar matrisinin dengelerine göre davranmaya başlaması doğal. Bu yüzden mali ve ticari korumacılık önlemleri yeniden artıyor.

Wall Street Journal’ın aktardığına göre, 2009 yılının ilk dört ayında korumacılıkta ve ithalat kısıtlayıcı önlemlerde, bir önceki yıla göre sırasıyla yüzde 34 artış gerçekleşmiş. (05/08/09) Ulus devletler de, mali yardım paketlerinin kaynaklarının ülkelerinde kalmasına özellikle dikkat ediyorlar. The New York Times’tan Floyd Norris’in de işaret ettiği gibi, bu paketlerden yararlanmak isteyen şirketlerin sermayelerini kendi ülkelerine geri getirme eğilimi bir finansal de-globalization başlattı. Norris, bu süreçten en çok, banka sisteminde yerel mülkiyeti kaybetmiş ülkelerin etkilendiğine dikkat çekiyor.

No comments: