Thursday, February 04, 2010

‘Yeni Normal’ - II

Davos tartışmaları “Yeni Normal”in 30 yıllık alışkanlıklarda önemli değişiklikleri zorlayacağını düşündürüyor.

Örneğin, Davos’ta 30 Ocak günü yapılan “Küresel Ekonomiye Bakış” başlıklı, küresel ekonominin en ağır toplarını bir araya getiren panelde, “ihracata dayalı büyüme modeli” sürdürülemez, “kapasite fazlası” çok ciddi bir sorun,“bankaları denetlemek gerekir” gibi konularda adeta bir mutabakatın oluştuğu söylenebilir. Diğer bir deyişle, geçen 30 yılın neo-liberal küreselleşme modelinin ihracat ve finansallaşma gibi iki temel bileşeni artık, bizzat dünya ekonomisinin zirvesindekiler tarafından sorgulanıyor.

İç pazara dönüş...

“Küresel Ekonomiye Bakış” panelini, dünyada iş çevrelerinde en çok saygı duyulan ekonomi yazarı olarak anılan Martin Wolf (Financial Times) yönetiyordu. Panel, Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Ackerman, ABD Ulusal Ekonomik Konseyi Başkanı, Obama’nın başdanışmanı Summers, Fransız Ekonomi Bakanı Lagarde, IMF Direktörü Straus-Khan, Çin Merkez Bankası Direktör Yardımcısı Zhu Min, Hindistan Ulusal Planlama Komisyonu Başkanı Ahluwalia, Japonya Ulusal Politika Bakanı Sengoku’dan oluşuyordu.

Wolf açış konuşmasında, “Batı modelinin gözden düştüğünü” vurguladı. Straus-Khan ekonomik büyümenin farklı hızlarda ilerlediğini, çok kırılgan olduğunu, devlet desteğinin çekilmesinin zamanlamasının büyük riskler taşıdığını, ülkeler arası eşgüdüm yokluğunu vurguladı. Lagarde’a göre, mali desteği çekme zamanı ve bankaların toparlanmasının zamanıyla halkın bankacılara kızgınlığının artış hızı arasında bir uyumsuzluk vardı. Diğer bir deyişle halkın sabrı taşıyordu...

Ahluwalia, “Yeni normal bize büyüme için gerekli ihracat pazarını sunamayacak, bu yüzden iç talebe, özellikle altyapı yatırımlarına dayanmayı planlıyoruz” dedi. Sengoku da dış talebe dayanmaya çalışmamanın, iç tüketimi güçlendirmenin önemini vurguladı. Martin Wolf araya girerek, bugüne kadar küresel büyümenin yüzde 72’sinin ihracata dayalı ülkelerden kaynaklandığının altını çizdi. Zhu-Min, gelir dağılımını, sosyal güvenlik ağını, eğitim ve sağlık yapılarını güçlendirerek iç talebi teşvik etmekte olduklarını söyledi. Zhu-Min’e göre “ihracata dayalı büyüme sürdürülemez noktaya gelmişti”.

Summers, “ihracata bağımlı ülkelerin ihracata devam etmek istediklerini ancak borçlu ülkelerin borçlarını azaltmayı planladıklarını” hatırlatırken, ihracata dayalı modelin önünün tıkandığını vurgulamış oluyordu. Straus-Khan da ABD daha az tüketiyor, Çin iç pazara daha çok dayanıyor; “krizden sonra yeni bir büyüme modelimiz olacak” diyordu.

Tehlikeli sularda…

Panelistlerin iç pazara dönüş eğilimine ek olarak, mali sermayenin, yeni kurallarla ve Tobin vergisi (mali işlemlerden vergi) benzeri bir önlemle denetlenmesi, sınırlanması gerektiğinde de anlaştıkları anlaşılıyordu. Sengoku bu talebi açıkça dile getirdi. Wolf, “Fransa ile aynı görüştesiniz” dedi.

İç pazara dönüş, mali sermayenin gücünün kırılması gibi olasılıklar, kapasite fazlası sorunuyla birleşince, uluslararası piyasalarda rekabet sertleşirken korumacılık eğilimlerinin artacağını düşündürüyor. Tüm konuşmacılar, kapasite fazlasının yükünden yakındılar. Özellikle Çin, demir-çelik sektöründe, Avrupa’nın tüm üretim kapasitesine eşit bir kapasite fazlası olduğuna “korkutucu bir durum” nitelemesiyle değinildi. Zhu-Min de ağır sanayi yatırımları büyüme hızı yüzde 22 düzeyindeyken hafif sanayi yatırımları büyüme hızının yüzde 12 düzeyinde kalmasının getirmekte olduğu basınca işaret etti.

Bu tartışmaların, geleceğe ilişkin daha da korkutucu senaryolara işaret eden boyutu da refah dağılımında yaşanması beklenen gelişmelere ilişkindi. Tüm konuşmacılar, dünya ekonomisinin dengelenebilmesi için Batı’da özellikle ABD’de tüketimin kısılması, buna karşılık Doğu’da artması gerektiğine işaret ettiler. Bu, merkez ülkelerin halklarının yoksullaşmayı kabul etmeye zorlanması anlamına geliyor. Merkez ülkelerin halkları yoksullaşmayı kabul etmedikleri takdirde, oluşacak siyasi basınç, kapasite fazlası sorunu, iç pazara dönüş eğilimi ile birleşince, korumacılığın, dış pazarlara, kaynaklara ulaşma çabasının (emperyalizmin) güçleneceği anlamına geliyor.

Mali sermayenin temsilcisi olarak Ackerman’ın konuşması madalyonun öbür yüzünü oluşturuyordu. Ackerman’a göre “kimi sektörlerde daralmanın yüzde 40’lara ulaşması, yüzde 7-8 büyüme hızının bizi kriz öncesi noktaya götüremeyeceğini gösteriyor; varlık enflasyonu sürüyor, gayrimenkul fiyatları hâlâ çok yüksek, Carry trade, devlet iflası riskleri artıyor. Bu yüzden mali piyasalar çok tedirgin. Ackerman, “tek bir süper gücün çok kutuplu bir dünyayı denetlemeye çalışıyor olmasının, piyasalarda dalgalanmaları arttıracağını” düşünüyor.

No comments: