Tuesday, July 20, 2010

Krizin Tüm Boyutları

Otuz yıllık küreselleşme, serbest piyasa ütopyası nihayet dağılıyor. Neo-liberal“ekonomistler” krizi tüm boyutlarıyla kabullenmeye başlıyorlar. Ancak bu kabullenmeden bir çözüm beklemek anlamsız. Onlar açısından şu anda her şey tepetaklak olmuş durumda.

Köpük üstünde refah…

The Economist’in “borç” konulu ekindeki, “Borçlanma geçen 25 yılın tüm ekonomik sorunlarına çare oldu”saptamasını aktarmıştım. Böylece The Economist, küreselleşme adıyla satılan emperyalizmin yarattığı “refahın”aslında bir balon köpüğü olduğunu itiraf etmiş oluyordu. Bu hafta da dergi, bankaların aslında topluma sanıldığı kadar yararlı kurumlar olmadığını ileri sürüyor. Mucize değil bir serap” (A Mirage not a Miracle) başlıklı yazıda dergi, özetle geçen 30 yıl boyunca bankaları yönetenlerin ceplerini doldurduklarını, toplumu kandırdıklarını,şimdi de yükü vergi mükellefinin omuzlarına yıktıklarını anlatıyor.

Dünyanın en büyük bankalarından, HSBC’nin baş ekonomisti Stephen Kingde, düne kadar ağza alınamayan kimi gerçekleri dile getirmeye başlayanlardan biri. Financial Times’daMartin Wolf’un aktardığına göre King, son kitabında, Batı’nın yükselişinin, piyasa, ticaret gibi kurumların bilim ve teknolojinin yanı sıra “en az bunlar kadar, rant peşinde koşmaya, daha açık söylemek gerekirse, dünyanın fiziksel ve insani kaynaklarını talan etmeye dayandığını” (Financial Times/12/07), diğer bir deyişle emperyalizmedayandığını anlatıyor. King’in kitabının başlığı “Loosing Control” (Denetimi Elden Kaçırmak)…

Geçen 30 yılın refahının bir balon köpüğü olduğunu söyleyenlerden biri de 40 yaşında IMF baş ekonomistliğine atanmış, sıra dışı yaklaşımları dile getirebilen bir akademisyen olan Prof. Raghuram Rajan. Prof. Rajan 2005’te,Alan Greenspan emekli olurken onuruna düzenlenen bir toplantıda, yaptığı konuşmada, mali sektörün risklerinden ve bir krizin gelmekte olduğundan söz etmişti. Daha sonra Ağustos 2006’da,Kansas Federal Reserve Bank’ındüzenlediği bir konferansta, “yabancı sermayeden çok kendi kaynaklarına dayanan gelişmekte olan ülkelerin,kendi kaynaklarından çok yabancı sermaye girişine dayanan gelişmekte olan ülkelerden daha hızlı büyüdüğünü”bulgulara dayanarak savunmuştu.

Prof. Rajan, Mayıs 2010’da yayımlananFault Lines (Fay Hatları) başlıklı kitabında krizin temel nedenini gelir dağılımındaki bozulmaya bağlıyor (Rajan, Project Syndicat, 09/07/2010). Kitabın anafikri kısaca şöyle: 1970’lerden bu yana Amerika’da ve genelde Batı dünyasında, ücretle çalışanların en yüksek gelirli yüzde 10’unun (üst düzey yöneticiler) gelirleri, geriye kalan yüzde 90’ınkinden çok daha büyük bir hızla artmış.

Krizin nedeni, gelir dağılımındaki bozulmaymış

Prof. Rajan’a göre bu gelir dağılımını düzeltmek için, eğitimi, aile kurumlarını, çocuk beslenmesini destekleyen sistemleri güçlendirerek, işgücünü uluslararası piyasalarda rekabet edecek bir düzeye getirmek (verimliliği ve kârlılığı restore etmek-E.Y) gerekiyormuş. Ancak, toplumsal istikrar açısındangelirin değil tüketimin önemli olduğunu bilen yönetimler, bu uzun dönemli kalıcı çözümler yerine, gittikçe göreli olarak yoksullaşan kesimlere, çok uygun ama gerçek dışı koşullarda, tüketici, ev kredisi vererek tüketim düzeyini, bir refah yanılsamasını korumuşlar. Kredi hacmi böyle büyürken süper rekabetçi, ahlaksız (amoral) mali piyasalar devreye girip bugünkü koşulları yaratmışlar.

King’in kitabını tanıtan yazısından bir gün sonra, Rajan’ın kitabını yorumlayan Wolf, Rajan’dan, “yaratılan her bir dolarlık gerçek gelirin 58 sentinin hane halkının en üst yüzde birlik kesimine gittiğini” aktarıyor. Wolf, Rajan’ın “bu çarpıcı duruma” karşı gelişmesi olası tepkilerin kredi yoluyla denetlendiğine ilişkin görüşlerine katılıyor.

Wolf’a göre, dünya ekonomisi ilk çöküntüden sonra toparlandı ama krize yol açan “fay hatları” hâlâ bizimle. Böylece, bizim yıllardır burada vurguladığımız yapısal kriz kavramına Wolf da gelmiş oluyor.

Wolf’a göre, geçen dönemin en önemli özellikleri artık geçerli değil. Örneğin refah devletini artık sürdürmek olanaklı değil. Artık hükümetlerin kriziyle karşı karşıyayız (devletin mali krizi dediğimiz durum). İhracata dayalı üretimi sürdürmeye devam etme çabaları uluslararası çatışmalara yol açmak durumunda. Büyük çaplı uluslararası sermaye hareketlerinin sakıncalarını artık herkes görüyor. Mali entegrasyonu sürdürmek bile olanaklı olmayabilir.

Wolf’un diğer saptamaları da çok çarpıcı: Batı eski gücüne sahip değil. Yakıtını borçtan alan tüketicisi artık dünyanın lokomotifi değil. Batı’nın mali sistemi eskisi gibi dünyanın mali kaynağını oluşturmuyor. Ekonomilerin bütünleşmesi (neo-liberal küreselleşme) artık dünya ekonomisinin sürücü gücü değil. Dünya ekonomisinin gelecek yıllarda başka depremler yaşamaması için, tüm dünya liderlerinin bir eşgüdüm ve işbirliği içinde bir reform programı uygulaması gerekiyor.

Ama nasıl?

Bugün bilgece eleştiri üreten çözüm arayanlarla, geçen 30 yıl boyunca bugün kötülediklerini bize satanlar aynı insanlar. Dün sağlık sistemine, okula, toplu konuta, emekli maşlarına gelince“Valla hiç kaynak yok” diyenler, bankaları, gelirin yüzde 58’ini alan yüzde 1’i “kurtarmak için” iki yılda yaklaşık 12 trilyon dolar para buldular…

Dün biz, küreselleşmeyi anlamak istiyorsanız, bu kredi piyasası neden bu kadar büyüdü diye sormak gerekir, diyorduk. Şimdi onlar, krizin nedenini gelir dağılımındaki bozulmaya bağlıyorlar. Peki, gelir dağılımı neden bozuldu? Bu soruyu neden sormak istemiyorlar?

Bu tehlikeli bir soru. Eğer bu soruyu sorarlarsa, bir adım sonra, üç yıldır seyrettiğimiz görüntülerin (gösteri toplumunun ekranlarının) arkasındaki“reel”e, yaşam dünyamızın gerçeğine,sermayeye, onun yapısal krizineulaşacağız.

Bu yüzden, bunlar krize “çözüm”bulamazlar. Çünkü, bulmakla görevli olanlar, sermayeye hizmet etmekle yükümlüler, topluma değil. Sermaye bir“kâr makinesi” olduğundan bunlarınrasyonalitesinin çekirdeğini, sermaye üzerinde yaşadıkları sürece de kâr sürecine hizmet etmek oluşturuyor. Ama sermaye çok katmanlı, çok çelişkili karmaşıklık. Her parçası öbürüyle, her parça üzerine yaşayan “parazit”, öbür parçanın üzerinde yaşayan parazitle yarışıyor. Ortak tutum, ortak akıl yok, kör ve etik kaygılardan bağımsız bir kâr itkisinden başka…

Üstelik bunların ellerinde tüm yaşam dünyamızı yıkabilecek araçlar var. Artıkkrediyle disiplin altına alma olanağını yitirdikleri emekçilere, kıt enerji, mineral, su ve besin kaynaklarına ulaşmak için birbirlerine saldırma olasılıkları çok yüksek.

Diğer taraftan küresel krizin, küresel çapta bir ortak karar alma alanı açtığını görüyoruz. İnsanlığın, bu fırsatı değerlendirip uygarlığını bu barbarların elinden kurtarmak için sermaye düzeninin ötesine geçmeyi bir kez daha denemekten başka çaresi yok. Çünkü artık böyle devam etmek de olanaklı değil.

No comments: