Monday, October 15, 2012

Chavez ‘Olayı’

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=371578

Chavez 14 yıldır iktidarda; katılımın yüzde 80 düzeyinde gerçekleştiği genel seçimlerde yüzde 55 oy aldı, rakibine 10 puan fark attı, yeniden altı yıl için devlet başkanı seçildi.

Bu seçim sonuçları, bir taraftan, Chavezin bir otokratolduğunda hâlâ ısrar eden Batının demokrasi anlayışının, daha önemlisi liberalkavramının hakikatini ortaya çıkardı. Diğer taraftan, neoliberal modelin dışında farklı yönetim modellerinin de olabileceğini gösterdi.

‘Seçilmiş otokrat
En iyisi, tartışmaya, çapsız muhafazakârların hezeyanlarından, sol liberallerinsalaklıklarından değil de seçim sonuçlarından düş kırıklığına uğramakla birlikte durumu bütünüyle kavrayan, iş çevrelerinin yorumcularından başlamak.

Bu bağlam karşılaştığım en ilginç örnek, Clive Crookun finansal analiz sitesi Bloombergde,Chavez kazandı, seçilmiş otokrat oxymoron (ilkyarısı ikinci yarısıyla çelişen önerme - E.Y) değilbaşlıklı yazısıydı.

Crooka göre, seçimlerde hile yapılmadı; Venezüella halkının Chavezi istediğinden de şüphe edilemez. Bu anlamda Venezüellada demokrasinin tüm koşulları yerine geldi. Crook, En iyisi Venezüellanın bir demokrasi olduğunu ama demokrasinin yeterli olmadığını kabul etmek diyor.

Crook, Chaveze yönelik devlet harcamalarıyla halkın oyunu satın aldı eleştirisine karşı, “Gerçek demokrasilerde seçmenin oyu satın alınmaz, iktidarın avantajları kullanılmaz diye başlarsanız, bu kurallara uyan devlet bulamazsınız. Gidin ABD seçim kampanyasında harcanan paralara bakın; sonuçlar açıklandıktan bir ay sonra da kaybedenlere seçimlere hile karışıp karışmadığını sorun diyor. 

İşçi sınıfını aşağılamak için üretilen kavramlar üzerine yazdığıChavs kitabıyla dikkat çeken Owen Jones da, seçimleri izlemek için gittiği Venezüelladan bildirirken, Düzenli olarak Chaveze saldıran özel medya şirketleri toplam izleyicinin yüzde 90ına ulaşıyor. Chavez karşıtı propaganda posterleri hemen her yerde görülüyor. Chavezin muhalefeti bile onun Venezüella tarihinde yoksullarla ilgilenen ilk devlet başkanı olduğunu kabul ediyor... Chavez 1998de ilk kez devlet başkan seçildiğinde yüzde 25 düzeyinde olan aşırı yoksulluk bugün yüzde 8.6a gerilemiş... Petrol ihracatı da 14.4 milyar dolardan 60 milyar dolara yükselmiş diyor. (The Independent. 08/10/2010) 

2002’de ABD destekli darbe girişimine ortak olan meta kuruluşları ve siyasetçiler hâlâ ortada ve etkin. Chavezin rakbi Capriles de bunlardan biri. Ortada özel sektöreyönelik bir devletleştirme saldırısı da yok. Bunlar zenginleşmeye, Chavez karşı propaganda yapmaya devam ediyorlar. Diğer bir değişle Chavez muhalefeti bastırmaya çalışmıyor. Darbe girişiminin halkın sokaklara dökülmesiyle engellenmiş olması ona yetiyor. Chavez anayasa önerisi reddedilince de krizlere girmeden sonucu kabul ediyor. Kısacası burjuva demokrasisinin kurallarına, fazlasıyla uyuyor.
Tüm bunlara karşı Crooka diyor ki: İlliberal demokrasi oxymoron değil.Ama demek ki demokrasi yeterli değil.Belli ki, bir ülkede seçimlerin, serbestçe hile karıştırılmadan yapılıyor, hükümetlerin seçmenin arzularını yerine getiriyor, rakiplerini darbeci bile olsalar susturmuyor olması, onu liberal demokrasi yapmaya yetmiyor. Aksine bu ülkenin rejimine illiberal demokrasi, seçilen liderine de otokratsıfatı yapıştırılabiliyor. 

Bugaripduruma, biraz dikkatle bakınca esas sorunun,demokrasinin yeterli olmamasından değil, kurallarına fazlasıyla uymaktan, demokrasi fantezisini ciddiye almaktan kaynaklandığı görülüyor. Ciddiye alınarak uygulanan gerçekleştirilen bu demokrasi fanteziside, tüm fanteziler gibi onu üretenler açısından kabul edilemez sonuçlar yaratmaya başlıyor. Venezüelladakiilliberal demokrasi ileliberal demokrasiarasındaki fark da liberal kavramının hakikatini ortaya koyuyor. 

Liberalizmin müstehcen ‘hakikati’
Chavez, kendisini seçen halkın, seçmenin taleplerine cevap veriyor, ona hizmet ediyor, devlet kaynaklarını onların yaşam koşullarını iyileştirmekte, toplum konseyleri, yerel planlama konseylerigibi yapılarla, okuma yazma programlarıyla örgütlenmesini, kültür düzeyini yükseltmekte,durumunu anlamasınıkolaylaştırmakta kullanıyor. 

Chavez iktidara geldiğinden bu yana üniversiteye gidenlerin sayısı yüzde 100den fazla artıyor, milyonlarca insan bedava sağlık hizmetine kavuşuyor, devletten emekli maaşı almaya hak kazananların sayısı dört kat artıyor. (The New York Times, 09/10/2012) Eylem, gevezelikten daha etkindir varsayımıyla, basına, TV kanallarına dokunmuyor, reformprogramlarına devam ediyor. Chavez yönetimi, kendi başının çaresine bakacak kaynaklara sahip kapitalist sınıfla ilgilenmiyor. Chavez, belki ekonomiyi kapitalist ölçütlere göre iyi yönetemiyor, ama batırmamayı başararak halkın refahını yükseltmeye devam ediyor; uluslararası mali sermayenin kapitalizmin çıkarlarına, onları tümüyle reddetmese bile öncelik vermiyor. 

Bunu yaparken ülke kaynaklarının, halkın seçtiği ve desteklediği, Chavezde cisimleşen Bolivarcı akımın denetiminde kalmasına dikkat ediyor. The Guardiandan Seumas Miless göre, Seçimler sırasında hangi oy sandığına gitseniz Chavezi kimin desteklediğini hemen görüyorsunuz: Yoksullar, beyaz derili olmayanlar, gençler, engelliler, kısaca toplumun ayrıcalıklı olmayan çoğunluğu. (09/10/2012)

Chavez dış politikada da Latin Amarikadaki Bolivya, Ekvador, Nikaragua, Küba, Arjantin gibi rejimlerin yanı sıra dünyada ABD ve Batının hedefi olan, Kaddafi Libya, İran, Suriye gibi rejimleri destekliyor. Ama Batı da, Suudi Krallığı, Körfez Emirlikleri gibi son derecede baskıcı rejimleri desteklemiyor mu? Bu nedenlerden olacak, Venezüella modelinin alternatifi olarak sunulan Breziya modelininmimari Lula bile, Chavezin zaferi yalnızca Venezüella halkını değili tüm Latin Amerika halkının zaferidir diyor.

Chavezin rakibi, liberal demokrasinin adayı, Capriles ise dış politikada daha pragmatik, Batı yanlısı bir çizgiye dönmeyi, ülkenin petrol endüstrisini ve ekonomiyi yabancı sermayeye açmayı vaat ediyordu. Dünya Bankası başkanı Zoellick, seçimlerden önce, Chavezin sonu geldi diyordu, Barclays Bankası, açıkça Caprilesi destekliyordu. Bu nedenle, Chavez seçim sonrası yaptığı konuşmada Biz yalnızca Caprilesi değil, uluslararası bir koalisyonu yendik diyor, seçmenlere ABD ve Avrupadan 500 bin mesaj gönderildi, kimde bu kadar para var diye soruyordu.

Tüm bunlar şu anlama geliyor: Liberalizm, liberallerin iddialarının aksine, halkın talepleriyle, halkın iradesiylehalk için halkla birlikte ve halk adına ilkesiyle ilgili bir rejim değildir. Liberalizm, özgürlüklerden, ufak bir azınlığın, yönetme, servet yapma, toplumun geri kalanını baskı altına alma, hor görme özgürlüğünü anlar. Liberalizm demokrasiden, seçimlerde halkın bu azınlığın özgürlüğünüdestekler yönde oy vermesini anlar. Liberalizmin müstehcen hakikati işte budur

Haftaya liberalizmin nasılşiddet, mutsuzluk üreten bir rejim olduğuna ilişkin kimi tespitleri aktaracağım.

No comments: